
Yeni Zelanda, Auckland, Hauraki Körfezi
Kia Ora, Merhaba
Auckland
Sevgili Kaptanlarım, Değerli Denizseverler,
Ne sıkıntılı geçen vize süreci, ne kaçırdığımız Los Angeles uçağı, ne de Auckland’a vardığımızda bizi karşılayan serin, yağışlı, bir o kadar da rutubetli hava keyfimizi kaçırabildi. Biz birçok kişinin hayalini kurduğu Yeni Zelanda’daydık. Üstelik 16 aylık Uluç’umuzla birlikte!
4 Şubat’ta LA’den uçağa binip, sadece 14 saat uçup, tarih hattını atlayarak 2 günde, Şubat’ın 6’sında Auckland’daydık. Herhalde bizimle birlikte Çin’in yarısı da bu ada ülkesine akın etmişti. Ufak bir hesap hatası yapmış ve Çin Yeni Yılı’nı dikkate almamıştık. Hayır bir gariplik sezmiştim ama çözememiştim. Yoksa 3 ay evvelden tüm otellerin dolması, kiralanacak araba bulunamaması ve hatta birçok atraksiyonda yer kalmaması pek de normal değildi tabi! Bu durumdan en çok Uluç memnundu, 16 aylık hayatında bu kadar popüler olacağını tahmin edemezdi çocuk. Sürekli fotoğrafını çeken, ikramlarda bulunan, güleryüzlü, üstelik boyları da çok uzun olmayan Çinliler tarafından ablukaya alınıp durdu Uluç. Bu seyahatle ilgili belki de yegane “keşke”miz Çin Yeni Yılı’na denk getirmiş olmamızdı.

Yeni Zelanda, Auckland

Yeni Zelanda, Auckland
“City of Sails” diye de adlandırılan Auckland, ülkenin en kalabalık şehri. Kabaca 4 milyonluk nüfusun 1,5 milyonu bu şehirde yaşıyor. Fakat çok geniş bir alana yayıldığından kalabalık fark edilmiyor. Dahası bir Cumartesi akşamüzeri saat 5’te şehrin en popüler caddesinde açık dükkan bulamıyor ve hatta neredeyse insana rastlayamıyorsunuz. Öte yandan aile başına 1 tekne düştüğü de doğrudur! Şehirde birçok marina, marinalarda ve okyanusta ise bir dolu tekne görüyorsunuz. Auckland, yıllar boyu America’s Cup yelken yarışlarına da ev sahipliği yapmıştır. Hatta bu teknelerle birkaç saatlik yelken turuna katılma imkanı da mevcuttur.

Yeni Zelanda, Auckland
Şehrin en eğlenceli ve kalabalık bölgesi liman olsa gerek. Wynyard Quarter’da sahil boyu yürüyüş yapabilir, restoran ve barlarda eğlenebilirsiniz. Benim daha çok ilgimi çeken Viaduct Harbour’daki köprüydü. Tekneler geçebilsin diye yaya trafiğine kapatılıyor ve köprü açılıyor. Birçok ülkede örneği olmasına rağmen ufak tefekliği hoşuma gitti.

Yeni Zelanda, Auckland, Viaduct Harbour

Yeni Zelanda, Auckland, Wynyard Quarter

Yeni Zelanda, Auckland, Wynyard Quarter
Coromandel Yarımadası
Seyahat planlamamızı yaparken edindiğimiz tüm bilgiler ülkede en az iki ay gibi bir süre kalmak yönündeydi. Maddi ve manevi imkansız olduğundan nokta atışı yaparak gezmeye karar vermiştik. Ülkeye vardığımızda anladık ki aynı gün içerisinde iki ayrı yere gitmek ya da iki ayrı aktiviteye katılabilmek olası değildi.
Mesela ikinci günümüzde Coromandel Yarımadası’ndaki Hot Water Beach ile Cathedral Cove’u görelim, dedik. Araba ile gidiş-geliş 5 saati buldu. Yollar dar ve virajlı olunca Uluç’u tutmasın diye daha da yavaş gezmek durumunda kalıyorduk. Şimdi düşünüyorum da çocuğa her türlü eziyeti çektirmişiz. Sanırım Yeni Zelanda’yı motosikletle gezmek çok daha keyifli olurdu!
Velhasıl uzun uğraşlardan sonra sayfiye bölgesi olan Coromandel Yarımadası’na ulaştık. İlk durağımız Hot Water Beach. Bu plajda, serin okyanus sularının dibiciğinde küreğinizle kazdığınız kumdan sıcacık bir jakuzi yapıyorsunuz. Dipten gelen sıcak sulu kumda ısınıyorsunuz. Serin suları sevenler ise dalgalarda surf yapıyor. Biz bir cafe’de oturup etrafı seyretmeyi tercih ettik doğrusu! Bir ara plaja indiğimizde hava çok rüzgarlıydı, hatta serindi diyebilirim. Fakat insanlar alışmış tabi, ellerinde kürekler kazıp duruyorlar. Bolca fotoğraf çekip ayaklarımızı suya sokmakla yetindik. Bu noktada genel bir tespitimizi paylaşacağım; su kıyılarda oldukça bulanık, ama öte yandan inanılmaz balık var. Oltayı boş attığınızda bile koca mercan takılıveriyor.

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası, Hot Water Beach

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası, Hot Water Beach

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası, Hot Water Beach
Aynı bölgede görmek istediğimiz Cathedral Cove’da bulunmaktaydı. Önce bir başka sayfiye yeri olan Hahei Beach’e erişmek, oradan da kah basamaklı kah yokuşlu 2-3 km kadar inmek ve bir o kadar da çıkmak gerekiyordu. Uluç’la mümkün olmadığından ailemizi temsilen Benhür’ü yolladık. Döndüğünde 2 kilo verdiğini görmek sevindiriciydi tabi 🙂 Güneşli bir günde nefis bir manzaraya sahip Cathedral Cove. Gel-git’in git zamanında mağaranın içinden yürüyerek plajın diğer bölümüne geçiyorsunuz. Mağaranın bir ucundan baktığınızda diğer uçta mavi-yeşil suların içinde yükselen bir kaya karşınıza çıkıyor. Hem keyifli bir yürüyüş yapıyor, hem de nefis bir manzaranın tadını çıkarıyorsunuz.

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası, Cathedral Cove

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası, Cathedral Cove

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası, Hahei Beach

Yeni Zelanda, Coromandel Yarımadası
Rotorua
8 Şubat’ı bir gayzer şehri olan Rotorua’ya ayırıyoruz. Şehir resmen çürük yumurta kokuyor. Öte yandan kendisiyle aynı ismi taşıyan bir gölün kenarına kurulmuş, sevimli küçük bir şehir burası. Jeotermal bir bölgede volkanik aktivitelerle oluşmuş. Kaynayan çamur havuzları, kaplıcaları, gayzerleri ve yerel halk Maori köyü ile meşhur Rotorua. Otelimizin manzarası bile havaya yükselen buhar bulutlarından ibaret!
Rotorua’da ilk olarak gayzerler ile Maori halkının gösterisini izleyebileceğimiz Te Puia için bilet alıyoruz. Yerden püsküren sıcak volkanik sular arasından kah kaçarak, kah bakınarak gezdikten sonra Maori’leri izlemeye gidiyoruz. Haka, Maori halkının en bilinen duygusal ifade ediş biçimiymiş. Kelimeler ve tavırlar ile ruhun, tutkunun, dayanıklılığın, birliğin ve kararlılığın dışavurumuymuş. O yüzdendir ki spor müsabakalarının açılışında Haka gösterileri yapılıyormuş. Tüm dünyaya bu dansı tanıtan ise 2011’de dünya şampiyonu olmuş Yeni Zelanda Rugby Milli Takımı All Blacks olsa gerek. Uluç acaba korkar mı diye düşünürken, gösterinin sonunda bir de baktık ki o da dilini dışarıya çıkartıyor!

Yeni Zelanda, Rotorua

Yeni Zelanda, Rotorua, Te Puia

Yeni Zelanda, Rotorua, Te Puia

Yeni Zelanda, Rotorua, Te Puia

Yeni Zelanda, Rotorua, Te Puia
Ülkede neredeyse her şehre teleferik sistemi kurmuşlar. İmkan yoksa bir kule dikivermişler – mesela Auckland’a. Şehri tepeden görebiliyor, müthiş manzara karşısında soluğunuz kesilebiliyor. Çok istememe rağmen ne yazık ki sadece Rotorua’da teleferiğe binebildik. Çünkü diğer her yerde Çinli turistler metrelerce kuyruk oluşturmuşlardı. Herhangi bir yeri en iyi havadan izleyebilirsiniz. Uçak, helikopter, tepelik bir yer artık imkan dahilinde ne varsa. Rotorua’da teleferikten iner inmez göl manzaralı bir restorana giriyorsunuz. Biz de manzarayı kaçırmayalım diye vakitlice çıkıp açık büfe yemeklerinden tattık.

Yeni Zelanda, Rotorua

Yeni Zelanda, Rotorua
Matamata, Hobbiton
Yeni Zelanda’ya gelip de Hobbit Köyü’nü görmemek olmaz tabi. 2 saatlik tur için kişi başı 80 Yeni Zelanda Doları (yaklaşık 160 TL) ödeyerek biletlerimizi aldık. Henüz vaktimiz olduğu için Redwoods ağaçlarının da bulunduğu Whakarewarewa Ormanını gezmeye gidiyoruz. 5600 hektarlık bir alanda bisiklet parkurları ile yürüyüş yolları mevcut. Benhür’ün dizleri, Uluç’un uykusu derken orman yürüyüşü yerine 500 metrelik ağaç parkurunu yapıyoruz. Ağaçların arasında asma yolda kişi başı 50 TL’ye bol oksijenli bir yürüyüş bu. Aşağıdaysa budanmış dalların seyyar bir araçta öğütüldüğünü görüyoruz. Bu talaşı parklara, sokaklara döküyorlarmış. Doğayı korumak ve herşeyinden istifade etmek böyle oluyor işte!

Yeni Zelanda, Rotorua, Whakarewarewa Ormanı
Benhür daha fazla dayanamayıp Matamata’da gördüğü Türk Kebapçısına dalıyor. Zaten her gittiğimiz yerde birden fazla kebapçıya rastladık! Hepsinin ortak söylemi ülkenin çocuk yetiştirmek için ideal olduğu yönünde. Son derece güvenli, bir o kadar kuralcı, yabancılara hoşgörülü bir ülke olduğundan bahsediyorlar. Devlet işsizlere (çalışmak istemeyenler dahil) süresiz maaş bağlıyormuş. Öte yandan gençler arasında intihar oranı da bir o kadar yüksekmiş.
Hobbit Köyü’ne otobüsle gidiyoruz. Rehberimiz devralana kadar şoför film ve bölgeyle ilgili bilgi veriyor. Ülkenin gurur kaynağı Peter Jackson, film setini kurmak için araziyi, 500 hektarlık bir çiftliğe sahip olan Alexander Ailesinden kiralıyor. Hatta çiftlik içindeki koyunları da filmde kullanmak istemiş ama türleri uymayınca başka yerden gelmiş koyunlar. Bu köyün geliri filme veya yönetmene gider diye düşünürken meğer kazanç sahibi Alexander Ailesi imiş. Köye vardığımızda başımıza oldukça genç bir rehber veriyorlar. 20 kişilik gruplar halinde geziyoruz. Gruptan ayrılmak kesinlikle yasak. Öyle ki fotoğraf bile çekmek için uzaklaşamıyorsunuz. Gelin görün ki bizim Uluç’un mızmız günü. Çocuk ne yapsın, dağ taş dere aşıyoruz, arabasında oturtamıyoruz. Her yer rengarenk dikkatini çekiyor, boyutları da bizimkine uygun. Bir Uluç söyleniyor, bir rehber! Bana da geliverdiler tabi… Köyle ilgili ilk hayal kırıklığım evlerin içine girememekti. İç mekan çekimleri stüdyoda yapılmış. Sadece Yeşil Ejderha Hanı birebir boyutlarda inşa edilmiş ve içeride bira satışı yapılıyor. Hani filmde de içilen alkol oranı %1 olanından! İkinci hayal kırıklığımı ise hediyelik eşya dükkanında yaşadım. Ne Uluç’a, ne kendime, ne de Benhür’e birşey alabildim. Çocuklar için zaten hiçbir şey yoktu. T-shirt’lerde de beden kalmamıştı. Evet özendim, çok Amerikanvari ama ne yapayım bu da benim hassas noktam ve ne yazık ki elim boş döndüm; içimi de sizlere döktüm 🙂
Tur bitiminde Uluç’un gözler şarıl şarıl, burun şakır şakır. Biz zeki ve tecrübeli anne baba olarak “vah vah alerji oldu çocuk” teşhisini koyuyor ve Ankara’ya dönene kadar alerji ilacı veriyoruz. Ne bilelim biz, yemeğini yiyor, keyfi yerinde, ateşi de yok! Dönüşte yedik mi hem ailelerden, hem de doktordan fırçayı. Meğer garibimin sinüzitleri dolu, kulaklarda su, üstüne bir de kuruluk egzaması… Bildiğiniz hastaymış çocuk! 1 hafta antibiyotik tedavisi gördü de ancak kendine gelebildi 🙂

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton

Yeni Zelanda, Matamata, Hobbiton